Korkularımızın Nedenleri

Korkularımızı ne kadar tanıyoruz? Güçlü bir duygu olan korku duygusunu aslında yeterince tanıyamıyoruz. Korku, öğrenilebilen bir duygudur. Kendimiz küçük bir çocukken, köpekten korkan annemiz köpeği her gördüğünde korku tepkisiyle elini sıktığını, mimiklerini değiştirdiğini görürüz. Bu davranışı takip eden çocuk; benim bu hayatta en iyi tanıdığım, güvendiğim insan köpekten korkuyorsa bu işte bir doğruluk vardır deyip köpek bize zarar vermemiş olmasına rağmen köpekten korkmaya başlayabilir. Aslında bir şeyi öğrenmek için defalarca, yüzlerce kez tekrara ihtiyaç duyarken bir kere korku dolu olay yaşadığımızda her zaman genellemeye başlayabiliriz. Örneğin; bir kez asansörde kalırız sonra her asansöre binecek olduğumuzda korku duygusunu yaşayabiliriz ya da bir kez aldatıldığımızda her yeni ilişkide ya bu kişi de beni aldatırsa diye düşünmeye başlayabiliriz. Başka bir örnekle; evli bir çift var. Eşlerden birinin korunmaya çok ihtiyacı var fakat diğer eş onu karşılayamıyor. İlgi ihtiyacı olan eş, ne zaman korkup kaygılansa, çaresiz olduğu durumla baş başa kalsa o zaman çok da ilgilenmeyen eşin bir anda koruyucu yanı devreye girebiliyor. İlgi ve korunma ihtiyacı olan eş bir anda daha fazla korku ve kaygı üretip hiç farkında olmadan böyle bir döngünün içerisinde kendisini bulabiliyor.

Neden yılan gördüğümüzde içimiz ürperiyor da yılda 1.5 milyon insanın ölümüne sebep olan araba görünce içimiz ürpermiyor? Çünkü; yılan korkusu gibi bazı korkular bize atalarımızdan miras kalmaktadır. Bundan milyon yıl önce arabalar yoktu yılan vardı. Atalarımız hayatta kalmak için vahşi doğayla savaşmak zorundaydı. Vahşi sürüngenlerden kaçıp korkup önlemini alan atalarımız bugünlere geldiler. Yani yılan korkusunu nesiller arası aktarımla miras aldığımız görülebilmektedir.

Korkunun diğer bir nedeni; geçmişte yaşadığımız travmatik deneyimler olabilir. Travmalar insanları hayata karşı kırılgan ve dayanıksız hale getirebilirler. Geçmişimizde ne kadar acı verici olay yaşadıysak hayat içerisinde o kadar kaygı ve korku dolu hale gelebiliriz. Hayat koşullarında birçok travmanın içerisinde yaşıyoruz ancak her birimizin bu olaylarla başa çıkma kapasitesi birbirinden farklı olabilmektedir. Kimisi günlük hayata daha kolay adapte olurken kimisi için süreç çok daha zor olabiliyor olumsuz düşüncelerden kurtulamayabiliyoruz. Bu farkın oluşmanın nedeni geçmişte yaşadığımız travmatik deneyimleri, acı verici olayları, ne kadar çok ve sık yaşadığımızla ilgili olabilmektedir. Geçmişimizde çokça küçük ya da büyük travmatik etki yaratabilecek olay yaşadıysak gelecekte de zor durumlarla başa çıkabilme becerimiz ve dayanıklılığımız zayıf olabilmektedir. Çünkü; beynimizde duygularımızı yöneten ve kontrol eden limbik sistem adlı bölgede küçülme meydana geliyor. Bu da dayanıklılığımızı ve duygularımızı yönetebilme becerimizi zayıflatabiliyor. Bu nedenle de olaylara ve durumlara karşı daha dayanıksız hale gelip daha fazla korku ve kaygı dolu hale gelebiliyoruz. Belli bir dönemden ya da yaştan sonra ortaya çıkan korkularımız da olabiliyor. Örneğin; evlendikten sonra ya da üniversiteden mezun olduktan sonra “daha önce benim böyle bir korkum yoktu, nereden çıktı anlamadım” diyeceğimiz korkular türemeye başlayabiliyor. Bunlar geçmişte yaşadığımız travmaları hatırlatıcı unsuru olan bir olay yaşadığımızda tetiklenip onun etkisini bazen bugün yepyeni bir semptomla yaşamamıza sebep olabiliyor. Yaşadığımız olumsuz deneyimleri sevdiğimiz, güvendiğimiz insanlarla paylaşırsak duygularımızı, düşüncelerimizi o an ki beden duyumlarımızı ifade edersek zor durumlarla başa çıkabilme becerimiz, dayanıklılığımız artabiliyor. Burada önemli bir diğer konu; sosyal destek ağımızdır. Akrabalarımız, ailemiz, dostlarımız v.b. kişiler bize değer veren bireyler yanımızda olduğunda desteklendiğimizde güçleniyoruz. Duygularımızı ifade etmek ya da başkaları duygularını ifade ederken onların duygularını hafife alıp bastırmak yerine “çok üzüldün biliyorum, yanındayım, birlikte atlatacağız” diyebilmek kültürümüzde zor olabiliyor. Olumsuz duygularla baş başa kaldığımızda mahvolacağımızı düşündüğümüz ama asıl olumsuz duyguları içimizde tuttukça mahvolabileceğimiz gerçeğini biliyor musunuz?

Korkularımızın nedenleri; ilişkimizle, aile içi yaşantılarımızla, geçmişimizle ilgili olabilmektedir. Yani toplumda olup biteni evrimsel süreci ya da doğada olup biteni kontrol etmemiz çok mümkün olmayabilmektedir. O yüzden insanın kendisi değişebilir. Çocuğumuz yemek yemiyor diye yan masadaki amcayı gösterip “bak amca kızıyor, sana bakıyor, çabuk ye yemeğini” diye korkutarak yemeğini yemesini sağlamasak da yemeğini severek, tercih ederek, isteyerek yemesine izin versek. Çocuğun yemek yememesiyle tanımadığı biri değil de biz baş edebilsek. Evden çıkarken hazırlanması uzun süren çocuğumuza “sen kal orada ben gidiyorum” diyerek “sözümü dinlemezsen seni her an terk edebilirim” sinyalleri ile baş başa bırakmasak o zaman dünya çok daha güvenli hale gelebilir. Çünkü ebeveyn, korkutan, yalnız bırakan, güvende hissettirmeyen, tehdit eden, cezalandıran biri olduğunda çocukken beynimiz kendisini nasıl sakinleştireceğini öğrenemeyebiliyor ve kendimizi güvende hissetmeyebiliyoruz bunlar da sonucunda psikolojik problemlere sebep olabiliyor. Dilimizi, tutumlarımızı kendimiz değiştirebiliriz kontrol kendimizde olabilir.

Psk. Elif Nur YILMAZ

X
Bireysel Danışmanlık Hizmetleri için
Tıklayınız
Kurumsal Danışmanlık Hizmetleri için
Tıklayınız